Hukuk Genel Kurulu 2008/2-169 E., 2008/210 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Gaziosmanpaşa 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 12/11/2007
NUMARASI : 2007/1049-2007/956
Taraflar arasındaki “Boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziosmanpaşa 3.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.07.2006 gün ve 2005/444 E., 2006/447 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 06.06.2007 gün ve 2006/20572 E., 2007/9513 K. sayılı ilamı ile; (…Davalı kadının sağlık kurulu raporuna göre vesayet altına alınmasına gerek olmadığı saptanmıştır.
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği, ev eşyalarına zarar verdiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davasıdır.
Davacı, davalının kusurlu davranışları sonucu evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek boşanmalarına, çocukların velayetinin kendisine verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, evlilik birliğinin ilk yıllarda iyi olduğunu, ancak son yıllarda bozulmaya başladığını, davacının annesi ile aynı apartmanda oturduklarını, kayınvalidesinin sürekli işine karıştığını, kendisine hakaret ettiğini ve bu durumu eşine söylediği halde eşinin kendisinden idare etmesini istediğini, davacının annesinin davranışları nedeniyle davalının depresyona girmesine sebep olduğunu, çocuklarıyla birlikte başka bir evde yaşadığı taktirde hiçbir sorunun olmayacağına inandığını ve boşanmak istemediğini, boşanma kararı verilmesi halinde ise çocukların velayetinin kendisine bırakılmasını, müşterek çocuklar için ayrı ayrı 300 YTL, kendisi için 300 YTL.nafakaya, 50.000 YTL maddi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Yerel Mahkeme; ”Tanık beyanlarına, Bakırköy Prof.Dr.Mahzar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 18.5.2006 tarih 2006/10194 sayılı rapora ve olayların seyrine göre, davalının ruhsal rahatsızlığı nedeni gerçekleştirdiği eylemlerden, söylediği sözlerden sorumlu tutulması, bunlardan dolayı kusurlu sayılması mümkün görülmemiştir.” gerekçesi ile davanın reddine karar vermiş, taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme “Davalının olumsuz ve kusur olarak değerlendirilebilecek eylemlerinin tamamı atak dönemlerinde ve atak sebebi ile gerçekleşmiştir. Bunlara göre davalının hastalığının özelliğine göre eylemlerinden sorumlu tutulması mümkün görülmemiştir.” gerekçesi ile kararında direnmiştir.
Toplanan delillerden davalının “iki uçlu mizac bozukluğu” denilen bir hastalığı olduğu , hastalığın zaman zaman alevlenmelerle seyrettiği ve 2000 yılında başlayıp 6 yıldır sürdüğü, ancak yapılan tedavi sonucu davacının tam iyileşme durumuna girdiği, kısıtlanmasına gerek bulunmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu hastalığın zaman zaman ataklar halinde devam etmesi nedeniyle, davalının evlilik birliğinin yürümesine engel teşkil eden tüm davranışlarını hastalık nedeniyle yaptığı sonucuna varılamaz.Hastalık devresi dışında da aynı hareketlerine yer vermektedir. O halde davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği ve bu nedenle kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Ne var ki, davacı koca da, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere eşini rahatsızlığı nedeniyle halk arasında hoca diye adlandırılan kişilere götürmüş olması, aynı apartmanda oturan annesinin davalı eşine karşı takındığı olumsuz tutuma sessiz kalması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında etkili olmuştur.
Açıklanan nedenlerle tarafların eşit kusurlu sayılmaları gerekir. Tarafların eşit kusuru nedeniyle de, ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcuttur. Eşleri birlikte yaşamaya zorlamak kanunen mümkün değildir. Boşanmaya (TMK.md.166/1) karar verilecek yerde, davanın reddi doğru bulunmamıştır.
Bu nedenle usul ve yasaya aykırı direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 27.02.2008 gününde bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
Y. 2. HD. 2011/628 E.,2011/3205 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Konya 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ :26.07.2010
NUMARASI :Esas no: 2009/764 Karar no:2010/726
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur, tazminatlar, nafakalar ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Davalı-davacı kadının, davacı kocanın yüzüne tuz ruhu dökerek yaralanması eylemi nedeniyle yargılandığı Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/135 esas sayılı dosyasında Adana Ruh Sağlığı Hastanesinin 26.01.2007 tarihli raporunda atipik psikoz tanısı ile mevcut suçla ilgili cezai ehliyetinin olmadığı ve akıl hastası olduğundan bahisle ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır. Boşanma davası sırasında alınan Adana Ruh Sağlığı Hastanesinin 09.11.2007 tarihli raporunda ise mevcut akıl hastalığının kronik seyirli, dönemsel nitelikte ve koruyucu ilaç tedavisinin mümkün olup, rapor tarihi itibarıyla vesayet altına alınmasına gerek olmadığının belirtilmesi karşısında, mahkemece verilen karar, davalı-davacı kadın tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 08.06.2009 tarihli kararı ile; raporlar arasındaki çelişkinin giderilerek davalı-davacı kadının hukuki ehliyetinin tespiti ve sonucuna göre yargılamaya devam edilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Yerel mahkeme bozmaya uymuş, Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan 24.05.2010 tarihli raporda da, kadında serbest ara dönemlerle seyreden bipolar affektif bozukluk denilen devri bir psikoz olan akıl hastalığı mevcutsa da, hastalığının halen remisyonda olduğu, fiil ehliyetinin bulunduğu ve vasi tayinine gerek olmadığı belirtilmiştir.
Adlı Tıp Kurumu Başkanlığının raporunda da davalı-davacı kadının devri bir psikoz olan bipolar affektif bozukluk denilen hastalığa duçar olduğunun belirtilmesi karşısında, davalı-davacı kadının eylem sırasında bu hastalığın etkisiyle hareket ettiği ve eylem sırasında fiil ehliyetinin bulunmadığının kabulü gerekir. Hastalığın sonradan remisyon dönemine girmesi, kadının olay tarihinde fiil ehliyetinin bulunduğu anlamına gelmez. Bu nedenle davalı-davacı kadına kusur izafe edilemez. Boşanmaya neden olan olaylarda eşine sürekli şiddet uygulayan davacı-davalı koca tamamen kusurludur. Bu halde davacı-davalı kocanın davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırıdır. Ancak bu durum temyiz konusu yapılmadığından bozma nedeni yapılmamış, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
2-Temyiz nedenlerine ilişkin incelemeye gelince;
a-Tam kusurlu eş yararına manevi tazminata hükmedilemeyeceği halde, yazılı şekilde davacı-davalı koca yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir (TMK.md.174/2)
b-Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK.md,4 BK.md.42 ve 44 ) dikkate alınarak davalı-davacı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı-davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md.4 BK. md. 42,43,44,49) dikkate alınarak davalı-davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
c-Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK.m.175) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davalı-davacı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.
d-Davalı-davacı kadının açtığı karşı boşanma davası kabul edildiği halde kendisini vekille temsil ettiren davalı-davacı yararına karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre maktu vekalet ücretine hükmolunmaması da usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 2/a, b, c ve d bentlerinde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi.23.02.2011 (Çrş.)
Avukat Oğuzhan Yazıcı, 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra stajını tamamlamış ve ruhsatını aldığından beri İstanbul Barosu'na bağlı olarak avukatlık yapmaktadır. Özel hukuk alanındaki yüksek lisansını da İstanbul Üniversitesinde tamamlamıştır. (ORCID ID: 0009-0005-8249-8432)
Kurumsal icra (para tahsili) işleri yapmamaktayız. Dolayısıyla lütfen kendisini adımızla tanıtıp çeşitli nedenlerle sizden para isteyenlere para göndermeyin. Sahte hesaplarla iletişime geçenlere karşılık dahi vermeyin.