Derdest Dava Varken Yeniden Nafakanın Artırılması Davası Açılabileceği

Y. HGK. 2009/3-352 E., 2009/348 K.

\”İçtihat Metni\”

MAHKEMESİ : Ankara 4. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 13/02/2009
NUMARASI : 2008/1266-2009/138

Taraflar arasındaki nafakanın arttırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 03.10.2007 gün ve 2007/542-958 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 25.02.2008 gün ve 2008/338-2809 sayılı ilamı ile ; “…Davada; yoksulluk ve müşterek çocuk A… iştirak nafakasının zaman içerisinde ihtiyaçları karşılamadığı ileri sürülerek yoksulluk nafakasının 150 YTL’den aylık 500 YTL’ye iştirak nafakasının 130 YTL’den aylık 500 YTL’ye yükseltilmesi talep ve dava edilmiştir
Mahkemece bu davadan önce davacı tarafça Ankara 7.Aile Mahkemesinde nafaka artırımı davası açıldığı, önceki bu davanın kesinleşmesi beklenmeden eldeki davanın açıldığı, bu durumda nafakaya hükmolunması halinde önceki nafakaların ortadan kalkacağı, davacının talebinin hakkın kötüye kullanması niteliğinde olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
TMK’nun 176/4 ve 331.maddelerine göre, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde taraflarca her zaman nafaka artırımı davası açılabilir. Buna göre önceki davaların derdest olup kesinleşmemiş olması nafaka artırımı davası açılmasına mani değildir.
Somut olayda, önceki nafaka artırım davasının dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında bir yıldan fazla bir süre geçmiştir. Bu süre içerisinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları gibi doğal olarak davacının ihtiyaçlarının arttığı, müşterek çocuğunda yaşının büyüdüğü, ihtiyaçları ve eğitim giderlerinin arttığı sabittir. Paranın da alım gücünde en azından enflasyon oranında değer kaybına uğramış olduğunda bilinen bir gerçektir. Açıklanan nedenlerle nafakaların hakkaniyete uygun bir miktarda artırılmasına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde davanın reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün bozulmasına…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:  Davacı vekili   

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yoksulluk ve iştirak nafakası miktarlarının artırılması istemine ilişkindir.
İşin esasına ilişkin görüşmelere geçilmezden evvel, usul yönünden iki ön sorun ele alınmıştır:
Bunlardan ilki, davaya konu yoksulluk nafakası (fark) isteminin yıllık toplam miktarına göre “13.02.2009 tarihli direnme hükmünün buna ilişkin kısmının miktar itibariyle temyiz edilebilir olup olmadığı” dır.
Davada aylık 100 YTL fark üzerinden yıllık toplam 1.200 YTL (fark) yoksulluk nafakası istenmiştir. Bu miktar direnme kararının verildiği tarihte yasal temyiz edilebilirlik sınırının altında kalmakta ise de nafaka davalarının hukuki niteliği ve hükmedilecek miktarın takip eden yıllar için istenebilecek nafaka miktarına etkisinin “ard etkisi” kapsamında değerlendirilmesi, sonucu kararın temyiz incelemesinin yapılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
İkinci ön sorun ise, direnmeye ilişkin gerekçeli kararın, yüze karşı verilen(tefhim edilen) kısa karar tutanağını düzenleyip, imzalayan zabıt katibinden başka bir katip tarafından yazılıp, imzalanmasının usul ve yasaya aykırı olup olmadığıdır.
Somut olayda; kısa kararın verildiği duruşmaya katılan zabıt katibi ile gerekçeli kararı yazan zabıt katibi aynı değildir. Ne var ki, her birinin yapmış olduğu işlemde, yani tuttukları tutanak ve yazdıkları kararda ad, soyad ve sicil numaraları ve altında da imzaları bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2008 gün ve 2008/10-402 E. 2008/411 K.; 22.10.2008 gün ve 2008/19-632 E. 2008/647 K.; 04.03.2009 gün ve 2009/19-67 Esas-2009/97 K.sayılı; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.05.1999 gün ve 1999/6-135 E. 1999/135 K.; 02.03.2004 gün ve 2004/5-29 Esas, 2004/63 K.sayılı ilamlarında da kararlı olarak vurgulandığı üzere; kısa karar tutanağını düzenleyen katibin gerekçeli kararı da yazması gerektiği yönünde bir usul hükmü ve yasal düzenleme bulunmadığı gibi 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 381/2. 388/1 ve 390. maddeleri hükümlerine aykırılıktan da söz edilemeyeceğinden, mahkemece yapılan işlemlerde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığının kabulü ile ön sorun oybirliği ile reddedilmiş; ayrıca direnme kararında dava tarihinin hatalı yazılmış olması da mahallinde düzeltilebilir hata olarak kabul edilmiştir.
Böylece her iki ön sorun da aşıldıktan sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince; 
Davacı yanca eldeki davadan önce Ankara 7.Aile Mahkemesine 28.03.2006 tarihinde açılan dava ile aylık 110 YTL olan iştirak nafakasının ve aylık 90 YTL olan iştirak nafakasının her biri 200 YTL ye olmak üzere arttırılması istenmiş; mahkemece, dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık yoksulluk nafakasının 150 YTL ye, iştirak nafakasının da 130 YTL ye çıkarılmasına 11.04.2007 tarihinde karar verilmiştir. Bu kararın temyizi aşamasında davacı tarafça eldeki dava açılmıştır. Eldeki dava sürerken Ankara 7.Aile Mahkemesi kararına yönelik temyiz istemi Yargıtay 3.Hukuk Dairesince “kararın kesin olması nedeniyle” reddedilmiştir.
Davacı kadın kendi adına asaleten, küçük A..’e velayeten iştirak ve yoksulluk nafakasının arttırılması istemiyle 23.05.2007 tarihinde eldeki davayı açmış; anılan kararla hükmedilen 150 YTL aylık yoksulluk nafakası ile 130 YTL aylık iştirak nafakası miktarlarının her biri 250 YTL olmak üzere yükseltilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı tarafa 07.06.2007 tarihinde tebliğ edilmiş; davalı vekili 11.06.2007 havale tarihli dilekçesiyle derdestlik itirazında da bulunarak davanın esasa girilmeden reddini, esasa girilmesi halinde de esastan reddini istemiştir.
Mahkemece,  Ankara 7.Aile Mahkemesinin dosyası getirtilip, incelendikten sonra davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme red kararını, eldeki davanın, daha önce açılan nafakanın artırılması istemli dava nedeniyle Ankara 7.Aile Mahkemesince verilen 11.04.2007 tarihli kararın kesinleşmesinden önce açıldığı, yeniden nafaka bağlanmasının o davada hükmedilen nafakaları ortadan kaldırıcı nitelik taşıdığı, bu şekilde hüküm kurulamayacağı, davacının isteğinin de hakkın suistimali olarak kabul edildiği, gerekçesine dayandırmıştır.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire başlık bölümünde açıklanan nedenlerle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize, davacı vekili getirmiştir.
Ankara 7.Aile Mahkemesinin 11.04.2007 tarihli kararına karşı temyiz isteminin Özel Dairece kesinlik nedeniyle reddedildiği; eldeki davanın ilk davanın karara bağlanmasından sonra, temyiz inceleme sonucu beklenmeden açıldığı, konusunda Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: daha önce açılan nafakanın arttırılması davasının hükme bağlanmasından sonra, bu karar kesinleşmese dahi yeni dönem için nafakanın arttırılması davası açılmasının usulen olanaklı olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Tazminat Ve Nafakanın Ödenme Biçimi” başlıklı 176.maddesinin 1.fıkrasında “Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.” 4.fıkrasında da; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” denilmekte;
“Hakimin Takdir Yetkisi” başlıklı 182 maddesinin 2.fıkrasında;”Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.” ; 3.fıkrasında da “Hakim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.” hükmü yer almaktadır. 
Yine aynı Kanunun “Durumun Değişmesi” başlıklı 331.maddesinde; “Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde taraflarca her zaman nafaka artırımı davası açılabilir. Aynı konuda, fakat değişik dönemlere ilişkin olmak üzere daha önce açılan davaların derdest olması ya da karara bağlanıp ta kararın kesinleşmemesi takip eden dönem için nafaka artırım davası açılmasına engel değildir.
Somut olayda; davacı tarafın, eldeki davadan önce, Ankara 7.Aile Mahkemesine 28.03.2006 tarihinde açtığı davanın yapılan yargılaması sonunda, dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık yoksulluk nafakasının 150 YTL ye, iştirak nafakasının da 130 YTL ye çıkarılmasına, 11.04.2007 tarihinde karar verilmiştir.
23.05.2007 tarihinde açılan eldeki dava ile de, anılan kararda hükmedilen 150 YTL aylık yoksulluk nafakası ve 130 YTL aylık iştirak nafakası miktarlarının, dava tarihinden itibaren her biri 250 YTL olmak üzere yükseltilmesi istenmiştir.
Şu durumda, eldeki dava ile önceki davada nafakanın artırılması istemine konu edilen dönemler aynı olmayıp, iki dava arasında şartların değiştiğini kabule yeterli -bir yıldan fazla- süre de geçmiştir. 
Mahkeme her ne kadar red kararını, eldeki davanın, daha önce açılan nafakanın artırılması istemli dava nedeniyle verilen 11.04.2007 tarihli kararın kesinleşmesinden önce açıldığı, yeniden nafaka bağlanmasının o davada hükmedilen nafakaları ortadan kaldırıcı nitelik taşıdığı, bu şekilde hüküm kurulamayacağı, davacının isteğinin de hakkın suistimali olarak kabul edildiği, gerekçelerine dayandırmışsa da; açıklanan fiili ve hukuki olgular karşısında, farklı dönemlere ait istemlerin diğer döneme ait nafakaları ortadan kaldırması söz konusu olmayacağı gibi, ilk açılan davada verilen artırma kararının da kesinleşmiş olması gerekmemektedir. Ayrıca, davacı taraf, içinde bulunduğu koşulların değiştiğini ileri sürerek yasadan kaynaklanan hakkını kullanmış olduğundan, bunun hakkın kötüye kullanılması olduğunu kabule de olanak bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, iki dava arasında geçen süre içinde, ülke koşulları da göz önüne alındığında, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişerek ihtiyaçlarının artması olağandır. Küçüğün artan yaşı ile birlikte ihtiyaçlarının ve eğitim giderlerinin arttığı gözetildiğinde de, nafakanın arttırılmasını talep edebilme koşullarının gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
Mahkemece, açıklanan hususlar ve yasal düzenlemeler nazara alınarak, her iki nafakanın da hakkaniyete uygun biçimde arttırılmasına karar verilmesi gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma ilamına uyulması gerekirken, aksine gerekçelerle önceki kararda direnilerek davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle; direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 15.07.2009 gününde, oybirliği ile karar verildi.

İletişime Geç
Whatsapp'tan Yaz
Merhaba 👋
Okuduğunuz konuyla ilgili veya başka bir konuda avukat tutmanız gerektiğini düşünüyorsanız aşağıdaki butona basarak kısaca yaşadığınız durumu anlatabilirsiniz. İstanbul içinde faaliyet göstermekteyiz.
Av. Oğuzhan Yazıcı | İstanbul