Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma, sırf endişe yaratmak amacıyla kamu düzenini ilgilendiren gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu düzenini bozmaya elverişli şekilde yayarak meydana gelen suçtur. Cezası 1-3 yıl arası hapis olup, failin kimliğini gizlemesi veya eylemi örgüt kapsamında işlemesi durumunda yarı oranında artırım yapılır.
(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır. TCK m. 217/A |
Her ne kadar kağıt üzerinde sorunsuz bir madde gibi görünse de bu suçun pratikte adil bir şekilde herkese eşit uygulanmayacağı endişesi maddenin en büyük eleştirisi olmuştur. Diğer yandan kamu barışını bozmaya elverişli fiilin ne olduğunun da açıklanmaya ihtiyacı vardır. Söz konusu suç somut tehlike mi yoksa soyut tehlike suçu mudur? AYM kararının karşı oyunda şu eleştiriye rastlıyoruz:
“7. Diğer yandan, gerçeğe aykırı bir bilginin yayılmasının suç olarak kabul edilmesi için, söz konusu bilginin “kamu barışını bozmaya elverişli şekilde” alenen yayılması gerekmektedir. Kuralda yer alan “elverişli” ibaresinin yoruma açık olduğu ve belirsizlik taşıdığı görülmektedir. Bu belirsizlik kuralla düzenlenen tehlike suçunun “soyut” veya “somut” olup olmadığı noktasında tartışmalara yol açacak niteliktedir. 8. Dava konusu kuralın gerekçesinde fiilin “kamu barışını bozmaya elverişli” olması şartından hareketle öngörülen suçun “somut tehlike suçu olduğu” belirtilmiştir. Hâlbuki, benzer nitelikteki somut tehlike suçlarında “açık ve yakın tehlike” kriterine yer verilmiştir. Sözgelimi TCK’nın “Suçu ve suçluyu övme” başlıklı 215. maddesinde bu suçun failinin “bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde” cezalandırılması öngörülmektedir. Aynı Kanun’un 216. maddesi uyarınca da halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu, bu fiil nedeniyle “kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde” oluşacaktır. 9. Dava konusu kural ise suçun oluşması için somut bir tehlikenin ortaya çıkması şartını aramamaktadır. Başka bir ifadeyle, suçun oluşup oluşmadığı belirlenirken gerçeğe aykırı bilginin yayılması fiili nedeniyle kamu barışını bozmaya yönelik açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinin bulunup bulunmadığına bakılmayacaktır. Bu da öngörülen suçun “soyut tehlike suçu” olduğunu akla getirmektedir. Zira gerçeğe aykırı bir bilginin yayılması sonucunda kamu barışının fiilen bozulmuş olması değil, buna “elverişli” olması yeterlidir. Nitekim Yargıtay içtihatlarında da elverişlilik suçu şeklinde düzenlenen suçlar bakımından elverişliliğin tespitiyle yetinildiği, elverişli hareketin somut bir tehlike meydana getirip getirmediğine ayrıca bakılmadığı anlaşılmaktadır (bkz. Yargıtay 8. C.D., E. 2019/10194, K. 2019/11813, 3/10/2019). ” Anayasa Mahkemesi Kararı – GK, E. 2022/129 K. 2023/189, T. 8.11.2023 |
Bir başka husus ise gerçeğe aykırı bilginin bu niteliğine nasıl karar verileceğidir. Doğruluğu kanıtlanamamış olsa da şüphesi hissedilen bilgiler de bu kapsama girecek mi yoksa sadece gerçeğe aykırı olduğu kesin olarak kanıtlanmış bilgiler mi bu kapsamda değerlendirilecektir. Elbette ikinci durumun suç kapsamına girmesi yerinde olur. Fakat bu durumda dahi resmi makamların açıklamalarının doğru kabul edilmesi beraberinde çokça risk getirecektir. Ayrıca bilginin yayıldığı zamandaki görünüşte gerçekliği de esas alınmalıdır.
Madde yürürlüğe girdiğinden beri henüz sadece 2 yıl geçtiğinden Yargıtay’ın bu suç hakkında istikrarlı içtihatlarının bulunduğundan söz etmek için erkendir. Fakat elimizdeki bir içtihata göz attığımızda, eylem gerçekleştikten sonra kamuya açık şekilde düzeltme yapan kişinin Yargıtay’a göre beraatine hükmedilmesi gerektiği yönündeki görüşünü görüyoruz. Düzeltme metninin ne kadar süre sonrasında yayınlanması gerektiğiyle ilgili net bir sonuca varmak mümkün olmasa da, somut olaya göre makul sürenin dikkate alınması uygun olur.
“…Dava konusu olay; gazeteci olan sanığın sosyal paylaşım sitesi üzerinden ” Bir yeni skandal niteliğinde tecavüz olayı da Bitlis’in Tatvan ilçesinden. 14 yaşında bir kız çocuğuna cinsel istismar vakası var. Zanlılar polis ve uzman çavuş. Bugün Tatvan Adliyesine teşhis işlemi için getirildiler. Detayı bilmiyoruz. Bu durumlarda bazen üstü örtülür ” şeklindeki ifadeleri yazıp yayınlayarak halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu işlediği iddiasına ilişkindir… Somut olay değerlendirildiğinde, sanığın suç tarihinde saat 22.24 sıralarında yanıltıcı bilgiyi sosyal medya hesabından paylaştığı, yetkili kişiler ile yaptığı görüşmelerden sonra aldığı bilginin eksik ya da yanlış olabileceğini belirterek düzeltme mesajlarını attığı, paylaşımını tamamen kaldırdığı, teyit etmeden konuyu paylaştığı için kamuoyundan özür dilediği, buna göre sanığın paylaşımının gerçeğe aykırı olduğunu öğrenir öğrenmez paylaşımını kaldırmasına ve düzeltme mesajları atmasına yönelik eylemleri ve kullandığı ifadeler bir bütün olarak dikkate alındığında, sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle hareket etmediği, bir gazeteci olarak haber verme hakkını kullandığı ve suç işleme kastı ile hareket etmediği anlaşıldığından, sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 217/A maddesinde düzenlenen halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun unsurlarını oluşturmayacağı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi nedeniyle, kurulan hüküm isabetli bulunmamıştır…” Yargıtay Kararı – 8. CD., E. 2023/4112 K. 2024/1966 T. 29.2.2024 (Lexpera) |