Hizmet Tespit Davası

Hizmet tespit davası, prim ödeme gün sayısının veya prime esas kazancın eksik bildirilmesi ya da işçinin çalışmasının SGK tarafından tespit edilememesi durumlarında açılan bir iş ve sosyal güvenlik hukuku davasıdır. Dava kabul edildiği takdirde işçi lehine prim tahakkuku gerçekleşecek ve işveren hakkında idari para cezası uygulanacaktır. Konuyla ilgili şu yazımıza da göz atabilirsiniz: EYT’lilerde Sigorta Girişinin Geç Yapılması: Hizmet Tespit Davası

Hizmet Tespit Davasının Dayanağı

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu m. 86 uyarınca:

  • (8) Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.
  • (9) Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin işveren tarafından verilmediği veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır.

Hizmet Tespiti Davasının İşçilik Alacağı Davasıyla Bağlantısı

Bekletici Mesele

Yargıtay, işçinin hiç sigorta bildirimi yapılmamış ya da yanlış yapılmış olsa bile, tasarruf ilkesi gereğince işçi alacağı davası görülürken ayrıca hizmet tespit dava açılmasının zorunlu tutulmaması gerektiğini ifade etmektedir. Fakat derdest bir hizmet tespit davası varsa da bunun sonucunun beklenmesi gerektiği görüşündedir.

  • “…Çalışmanın hiç bildirilmemesi durumlarında ispata daha ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. İşçinin hiç sigorta bildirimi yapılmasa da sigortasız çalıştırılmış olması ihtimali bulunduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 24/2 maddesi gereğince hizmet tespiti davası açmaya zorlanmadan davanın alacak yönünden çözümlenmesi yoluna gidilmelidir. Ancak açılmış bir hizmet tespiti davası varsa bunun da sonucu beklemelidir. Tanıkların aynı dönemde çalışmış sigortalı kişiler olmasına özen gösterilmelidir. Çalıştığını gösteren işveren kayıtları veya onun adına iş yaptığını gösteren başkaca deliller bulunması halinde ispatlandığı ölçüde sürelere itibar edilmelidir. Çalışmanın kısmen aralıklı bildirilmesi hallerinde de işten ayrılma bildirgeleri getirtilmeli, ara dönemlerde çalışıp çalışmadığı, hizmetinin kesintisiz olup aynı dönemde çalışmış sigortalı tanık beyanlarıyla net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Yakın akrabaların komşuların tanıklıklarına da o işyerinde çalışmadıklarından ihtiyatlı yaklaşılmalı ispat için yan deliller aranmalıdır. Aksinin yani kesintisiz çalıştığının ispat edilememesi halinde kayıtlara üstünlük tanınmalı ve hizmet süresi kesintisiz değil aralıklı çalışma kabul edilmelidir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2021/10010 E. , 2021/14381 K.

Ücret Tespiti

Hizmet tespit davasının açılmamış olması, işçilik alacağı davasında SGK kayıtlarının esas alınacağı anlamına gelmez. İşçilik alacağı davasına bakan mahkeme tarafların iddia ve savunmalarına göre tespitini yapmalıdır.

  • “…Somut olayda, davacı işçi, davalı işveren nezdinde 16.04.2012-30.05.2016 tarihleri arası kesintisiz çalıştığını ancak bu sürenin sadece 30.04.2015-29.05.2015 tarihleri arasında sigortalı olarak gösterildiğini ileri sürmüştür. Davalı ise davacının şirkette işçi olarak çalışmasının bulunmadığını,şantiyede duvar ustaları ile kavga etmesi nedeniyle durumun resmi makamlara yansıması halinde şantiyede bulunmasına sebep göstermek için 20-25 günlük sigorta girişi yapıldığını savunmuştur. Mahkemece davacının iddia edilen süre ve işverenin tespiti bakımından hizmet tespit davası açması gerektiği kanaatine varıldığını,bu konuda 24.05.2018 tarihli celsede süre verilmesine rağmen davacı tarafça hizmet tespit davası açılmadığını,bu durumda Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre davacının hizmet süresinin belirleneceği gerekçesi ile hizmet süresi kabul edilmiştir. Mahkemece, davacıya hizmet tespit davası açması için süre verilmiş olmasına rağmen dava açmadığı gerekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre davacının hizmet süresi tespit edilmiş ise de; davacının böyle bir dava açma zorunluluğu bulunmamaktadır. Mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde tarafların delilleri toplanarak ispat kurallarına göre değerlendirme yaparak hizmet süresi tespit edilmesi gerekli iken yazılı gerekçe ile karar verilmesi hatalıdır…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2021/5887 E. , 2021/9998 K.

Derdest bir hizmet tespit davası varsa, o davada yapılan ücret tespiti işçilik alacağı davasına bakan mahkemeyi de bağlayacaktır.

  • “…Somut uyuşmazlıkta, davacı işçilik alacakları davası devam ederken noksan hizmet sürelerinin tespiti ve prime esas aylık ücretin net 2.000,00 TL olduğu iddiasıyla davalı şirketler ve Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine hizmet tespit davası açmış, yapılan yargılama sonucunda davacının ücretinin asgari ücretin 2,5 katı olduğu en son fesih tarihindeki prime esas aylık ücretin 2010 yılı 5.ayı itibariyle 1.458,00 TL ücret üzerinden tespitine karar verilmiş, iş bu karar davalıların temyizi üzerine Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 22/06/2015 tarih,2014/18957 Esas- 2015/14292Karar sayılı ilamı ile onanmış ve kesinleşmiştir. Mahkemenin davacının ücretinin asgari ücretin 2,5 katı olduğu ve en son fesih tarihindeki prime esas aylık ücretin 2010 yılı 5.ayı itibariyle 1.458,00TL olduğuna ilişkin tespiti sonucunu doğuran iş bu kararı davacı tarafından temyiz edilmemiştir. Hizmet tespit davasındaki ücrete yönelik bu tespit kesinleşmekle tarafları ve işçilik alacakları davasındaki mahkemeyi bağlayacağından, davacının hak ve alacaklarının bu tespitler üzerinden hesaplatılıp hüküm altına alınması gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak ve gerekçesi de açıklanmadan aylık ücretin iddia gibi 2.000,00 TL olarak kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2021/7452 E. , 2021/12671 K.
  • “…Dosya içeriğine göre, davacının Türkoğlu Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 2008/4 esas sayılı dosyasında hizmet tespit talebinde bulunduğu anlaşılmış olup sözü edilen davanın hangi aşamada olduğu, kesinleşip kesinleşmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Hizmet tespiti davasında verilen kararlar alacak davası bakımından kesin delil teşkil eder. Bu davada verilen karar, eldeki alacak davasında hüküm altına alınacak hakların hesap unsuru olan hizmet süresini ve ücreti doğrudan etkileyeceğinden hizmet tespiti davasının sonucunun bekletici mesele yapılması gerekmektedir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2020/7898 E. , 2021/5310 K.

Yargıtay, hizmet tespit davasında yapılan ücret tespitinden farklı bir miktarın alacak davasında esas alınmasını, hayatın olağan akışına aykırı olması gerekçesiyle olsa dahi yanlış bulmaktadır.

  • “…Somut olayda mahkemece verilen ilk karar davalı tarafça temyiz edilmiş olup, dairemizce “…Somut olayda dosya içerisinde bulunan hizmet tespiti dosyasından kesinleşen karara göre davacının asgari ücretle çalıştığı belirlenmiş olup,sözü edilen delil karşısında davacının asgari ücret alması hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçesi ile daha yüksek ücret esas alınarak hesaplamaya gidilmesi hatalıdır. Bilirkişi raporunun 1.seçeneği bir değerlendirmeye tabi tutulmak suretiyle bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir… bozma sonrası yargılama sırasında, işverence ödenen kıdem tazminatı dikkate alınmadan hüküm kurulmuş olması yerinde değildir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunun birinci seçeneğinde (asgari ücret üzerinden) hesaplanan kıdem tazminatı miktarı net 14.964,01 TL olup, davalı işveren tarafından davacıya ödenen kıdem tazminatının miktarı 16.600,00 TL’dir. Bu halde davacının kıdem tazminatının tamamının ödendiği kabul edilmelidir. Bozma kararında işaret edildiği şekilde asgari ücret üzerinden hesaplanan kıdem tazminatının davalı işveren tarafından ödenmiş olması karşısında, kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olup kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2021/5770 E. , 2021/10005 K.
  • “…Somut olayda; davacının davalı işveren işyerindeki çalışma süresinin tespiti amacıyla açtığı hizmet tespiti davasında 01.09.2007-13.05.2010 tarihleri arasında asgari ücretle çalıştığı tespit edilmiş ve karar davalı işveren ile dava dışı Kurum temyizi üzerine Yargıtay’ca onanmıştır. Davacı vekili her ne kadar davacının net 2.000,00 TL ücretle çalıştığını ileri sürmüş ve Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda da hesaplamaya esas ücret 2.000,00 TL kabul edilmişse de; kesinleşen hizmet tespiti davasında ücretin asgari ücret olduğunun tespit edildiği ve hükmün bu yönden davacı tarafından da temyiz edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda; davacının ücreti, kesinleşen hizmet tespiti dosyasında belirlendiği üzere asgari ücret olarak kabul edilmeli ve dava konusu alacaklar asgari ücret üzerinden hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2017/19439 E. , 2020/16988 K.

Faiz başlangıç tarihine esas olacak olan dava, daha önce açılmış olsa bile hizmet tespit davası değil, işçi alacağı davasıdır.

  • “…4- Davacı hizmet tespitine yönelik asıl davasını 01.02.2011 tarihinde açmış, kıdem ihbar ve hafta tatili taleplerinden oluşan birleştirilen alacak davasını ise 06.09.2011 tarihinde açmıştır. Karar aşamasında hizmet tespit davası karara bağlanıp birleştirilen alacak davası yeniden tefrik edilerek yeni esasında karara bağlanmıştır. Bu nedenle hükmedilen ihbar tazminatı alacağına birleşen alacak davasının dava tarihi olan 06.09.2011 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken 01.02.2011 tarihinden faiz işletilmesi hatalıdır.Ne var ki bu yanlışlıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün aşağıda belirtilen şekilde düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2016/33517 E. , 2021/2397 K.

İşçi alacağı davasında yapılan ücret tespiti ise hizmet tespit davasında kesin delil teşkil etmeyecektir.

  • “…Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin icap ettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez. Öte yandan, işçilik alacağı davalarında taraflarca hazırlama ilkesi geçerli olup, bu davalarda hizmet süresi yönünden varılacak sonuç, resen araştırma ilkesine tabi Sosyal Güvenlik Kurumunun da taraf olduğu hizmet tespit davalarında kesin hüküm teşkil etmez, sadece delil olarak göz önünde bulundurulur. Nitekim bu tür davalarda taraflara yeniden delil bildirme imkânı tanınması ya da taraflarca bildirilmeyen delillerin mahkemece resen dikkate alınması usul ve yasaya aykırılık oluşturur. Çalışma olgusunu usul hukukunun öngördüğü her türlü delille işçi kanıtlamak zorundadır…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2016/35448 E. , 2020/17715 K.

Konuyla doğrudan alakalı olmasa bile belirtmek isteriz ki, Anayasa Mahkemesi, uzun süren hizmet tespit davalarının bekletici sorun yapılması sebebiyle uzayan işçilik alacakları davalarında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmiş sayılacağı görüşündedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Makul Sürede Yargılanma Hakkı/Bekletici Mesele

Hizmet Süresi Tespiti

Hizmet tespit davasındaki işçinin çalıştığı zaman aralıklarına ilişkin yapılan tespitler de alacak davasında önem arz etmektedir.

  • “…Davacı işçi tarafından açılan hizmet tespiti talepli davada, davacının davalı iş yerinde 01/08/2001 – 09/11/2004, 06/12/2005 – 30/04/2006 ve 1/12/2007 – 10/02/2008 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verildiği kararın Yargıtay incelemesinden geçerek onandığı ve bu şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır. Mahkeme kararından anlaşıldığı üzere davacı kararda belirtilen tarih aralıklarında kesintili olarak çalışmış olup , hizmet süresinin tespitinde de Mahkeme kararında belirtilen kesintilerini dikkate alınması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken hizmet tespiti hususunda verilen mahkeme kararı ile davacının hizmet durum cetvelinde belirtilen kesintili çalışmaları dikkate alınarak davacının hizmet süresini belirlemek ve tespit edilecek hizmet süresine göre davacının talep ettiği alacaklar hakkında hüküm kurmaktır. Bu hususun gözetilmemesi hatalı olup bozma sebebidir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2017/21696 E. , 2020/19907 K.
  • “…Dava konusu tazminat ve işçilik alacakları bakımından hesaplamaya esas alınacak hizmet süresi tartışmalı olup dosya kapsamına göre bu konuda devam eden bir hizmet tespit davasının bulunduğu anlaşılmaktadır.Açılan hizmet tespit davası davacının iş kanunundan doğan tazminat ve alacaklarını doğrudan etkilediğinden, bu istekler için ön sorun oluşturduğundan hizmet tespiti davası sonucunun beklenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ile açılan hizmet tespit davası bekletici mesele yapılmadan karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2016/32474 E. , 2020/16687 K.

İki Davanın Birlikte Görülememesi

İşçilik alacakları ve hizmet tespiti davaları birçok açıdan farklılık göstermektedir. Şöyle ki:

  1. Hizmet tespiti davasında, davalı olan işverenin yanında fer’i müdahil olarak SGK de yer alır. İMK 4/2 uyarınca fer’i müdahil olan SGK, davalı işveren kanun yoluna başvurmasa bile tek başına kanun yoluna başvurabilir. SGK’nin zorunlu olarak fer’i müdahil olması doktrinde eleştirilmektedir. Şöyle ki, i) SGK işçi karşısında yer almak zorunda bırakılmakta, ii) Tarafı olmadığı bir davanın sonucuna uymakla yükümlendirilme, iii) Fer’i müdahil olmasına rağmen yanında müdahil olduğu taraftan bağımsız olarak taraflar arasında verilen hükme karşı kanun yoluna başvurabilmektedir.
  2. İşçilik alacağı davasında “taraflarca getirilme” ilkesi uygulanırken, hizmet tespit davasında “re’sen araştırma” ilkesi uygulanır.
  3. İşçilik alacağı davasında nispi harç söz konusuyken, hizmet tespit davasında maktu harç söz konusudur.
  4. Kamu düzenine ilişkin olduklarından, hizmet tespit davalarında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk bulunmamaktadır.

Dolayısıyla iki davanın birlikte görülmesi hukuka aykırı olacaktır. Birlikte açılmış olsalar bile hizmet tespit davası tefrik edilmelidir.

  • “…Sigortalılığa ilişkin “hizmet tespiti” davaları, Sosyal Güvenlik hakkına ilişkin olarak ortaya çıkan davalardır. Yasal dayanağını 506 sayılı Yasanın 6. ve 79/10. (5510 sayılı yasa açısından ise 86/9. ) maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6.madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. Anılan yasanın 79/10. maddesinde ise, sigortalıların, çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan, hizmet tespitine ilişkin davalar sosyal güvenlik hakkı ve kamu düzeni ile ilgili olup, kişi iradesi belirleyici etkiye sahip değildir. İçerisinde bulunduğu yasal statünün belirlediği durum doğrudan dikkate alınır. Bu nedenle hakim, kendiliğinden araştırma yapma yetkisine sahiptir. Bu yetki kapsamında, gerektiğinde tanık ve diğer deliller yoluyla doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır. İşçilik haklarına ilişkin davalar ise, 4857 sayılı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalar, kişi iradesine önemli rol verilip, taraf anlaşmalarına geçerlilik tanınan, alacak ve tazminat türünde olan davalardır. Taraflar bu tür haklarından her zaman vazgeçebilir. Bu nedenle hakim, kendiliğinden araştırma yapmaz. Tarafların bildirdiği deliller dışında delil toplanması da olanaklı değildir. Kaldı ki,…. nun bu davalarda davalı sıfatı bulunmamaktadır. Bu durumda, her iki dava türünün, taraflarının statüsü, hakimin delil araştırma bakımından kendiliğinden hareket etmesi, taraf iradelerine atfedilen rol, dava konusu edilen haktan vazgeçilip vazgeçilememesi gibi yönlerden yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava türünün birlikte görülmesi durumunda; davanın birinde birkısım delillerin kendiliğinden dikkate alınması, diğerinde alınmaması gerekecektir ki, aynı dava dosyasında birbiri ile çelişkili kararlar yer alabilecektir. Kaldı ki, işçilik haklarına ilişkin olarak dairemiz kararları ile işçilik alacaklarına ilişkin davalar yönünden asıl görevli Yargıtay ilgili dairelerinin kararları arasında farklı uygulamalar ortaya çıkabilecektir. Öteyandan, temyiz aşamasında inceleme mercileri farklı olan bu davaların birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında hukuki istikrar ve kararlara olan güven bakımından da yarar bulunmaktadır. İşçilik haklarına ilişkin olarak kesinleşen hüküm, hizmet tesbiti davasında sadece kuvvetli delil olarak değerlendirilmekte, davada taraf sıfatı bulunmayan … yönünden bağlayıcı olmamaktadır. Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı ayrı ayrı başvurma ve nisbi harca tabi olduğunu da gözardı ederek bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Yapılacak iş; her iki davayı ayırmak ve eksik yargı harçlarını tamamlattıktan sonra yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2021/4593 E. , 2021/8384 K.
  • “…Somut olayda, davacı tarafından hizmet tespiti ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsili için açılan dava dosyasında, “hizmet tespit talebi” yönünden evrakın tefrik edilerek mahkemenin 2016/114 Esas numarasına kaydedildiği ve yargılamasına bu dosya üzerinden devam edildiği anlaşılmaktadır. Temyiz incelemesine konu edilen eldeki dava dosyası ile yapılan yargılamaya ise işçilik alacakları talepleri yönünden devam edilmiş ve davalılar … ve … hakkında karar verilmiştir. Bu durumda …’nın tefrik karararı sonrası davada taraf olma sıfatı kalmadığı gibi, karar başlığında da davalı olarak yer almayıp, hakkında herhangi bir hüküm de kurulmadığından, kurum vekilinin kararı temyiz etmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2016/24000 E. , 2020/19656 K.

Görevli ve Yetkili Mahkeme

İMK m. 6 uyarınca, “İş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir.”

Önceleri hizmet tespit davalarında SGK de davalı olarak yer aldığından, SGK merkezinin bulunduğu Ankara ve hizmetin yapıldığı yerin bağlı olduğu SGK şubesinin bulunduğu yerin de yetkili olduğu belirtilmekteydi. Fakat İMK 4/2 uyarınca SGK’nin taraf olarak değil de fer’i müdahil olarak yer alacağı belirtildiğinden, sadece İMK 6’da belirtilen yerlerde açılması bizce yerinde olacaktır.

Görevli mahkeme ise iş mahkemeleridir.

Hizmet Tespit Davasında Taleple Bağlılık

Hizmet tespit davalarında ne kadar HMK 25’in istisnası olarak re’sen araştırma ilkesi uygulansa da, Yargıtay, HMK 26 uyarınca taleple bağlılık ilkesinin geçerli olduğunu da ifade etmektedir. Örneğin aşağıdaki karara konu olayda talep edilen zaman aralığını aşan bir hizmet tespitininin hukuka aykırı olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.

  • “…6100 sayılı HMK’nın 26. maddesi kapsamında mahkemeler taleple bağlılık kuralına göre tarafların talep sonuçları ile bağlı olup ondan daha fazlasına karar veremezler.Somut olayda davacının hizmet tespitine ilişkin davasında tespitini talep ettiği hizmet başlangıç tarihinin “07/09/2011” tarihi olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca Mahkemece talebin aşılması neticesini doğuracak şekilde “01/09/2011” tarihi şeklinde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK’nun 370/2. maddesi uyarınca hüküm bozulmamalı düzeltilerek onanmalıdır…” Y. (Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2019/4885 E. , 2020/3025 K.

Hak Düşürücü Süre

Hizmet tespit davalarındaki hak düşürücü beş yıldır. Bu süre, hizmet ilişkisinin sona erdiği yılın sonundan itibaren başlayacaktır. Yani örneğin Şubat 2022’de biten bir iş ilişkisinden ötürü açılacak olan hizmet tespit davası, 2022’nin sonundan itibaren beş yıl içinde açılmalıdır. Fakat önemle belirtelim ki, Yargıtay, bu hak düşürücü sürenin sadece çalıştığı SGK tarafından tespit edilmemiş işçiler açısından geçerli olduğunu belirtmektedir. Öyle ki SSGSSK m. 86/8 hükmünde “… sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse…” denilerek, ispatlanması için beş yıl öngörülen hususun “çalışmak” olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle de işe giriş bildirgesinin kuruma bildirildiği durumlarda hak düşürücü süre işlememektedir.

  • “…Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79/10. ve 5510 sayılı Yasanın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasa’da yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır.İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun’un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasadan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir…” Y. (Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2019/4273 E. , 2020/3057 K.

Yargıtay’ın önceki kararlarında, işe giriş bildirgesinden öncesine ilişkin çalışmalar hakkında SGK’nin bilgisi olmadığından, bunlara hak düşürücü sürenin işleyebileceği belirtilmekteydi. Daha sonraki kararlarında ise, işe giriş bildirgesi vermeden önceki çalışmanın da kesintisiz çalışmanın bütününe dahil olması sebebiyle hak düşürücü sürenin işlemeyeceği belirtmiştir.

Yalnızca prime esas ücretin tespiti talebiyle açılan bir davada, kısmi olarak bildirim yükümlülüğü yerine getirilmiş olduğundan Kurumun çalışmadan haberi vardır. Dolayısıyla bu tür davalarda beş yıllık hak düşürücü süre uygulanmamaktadır.

Mevsimlik çalışma, iş kazası ve zorunlu askerlik hizmeti gibi iş sözleşmesini askıya alan durumlarda süre bu aralarda başlamamakta, hizmet ilişkisinin sona erdiği yılın sonunda başlamaktadır. Ancak işten çıkıp aynı işverene daha sonra dönmek şeklinde bile olsa fasılalı çalışma söz konusuysa, kesintilerin yaşandığı yıl sonunda hak düşürücü süre başlayacaktır.

İşçinin vefat etmesi durumundaysa, mirasçıların dava açma süresi murisin ölüm tarihinde başlayacaktır.

Hizmet Tespit Davasında Tanık Dinletilmesi

Hizmet tespit davalarında komşu iş yeri ve bordro tanıklarının dinlenilmesi önem arz etmektedir. Bunun için de hem davalı iş yerinin hem de komşu iş yerlerinin sigorta kayıtları celbedilebilir.

  • “…Dava, ev hizmetlerinde hizmet tespitine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince davacının 01/10/2013 – 08/04/2014 tarihleri arasında hizmet akti ile çalıştığının tespitine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı işyerinden 01/01/1960 doğumlu olan davacı adına 09/04/2014 tarihli işe giriş bildirgesinin verildiği ve buna bağlı olarak 09/04/2014 – 25/01/2016 tarihleri arasında çalışmaların Kuruma bildirildiği, davalı işveren adına tescilli 1212359 sicil numaralı ev hizmetleri işyerinin 09/04/2014 tarihinde Kanun kapsamına alındığı, davacı adına ihtilaflı dönemde ayrıca 19/12/2012 – 30/09/2013 tarihleri arasında davadışı … Yazılım Ve Tek. Tic. A.Ş. adına tescilli 1003520 sicil numaralı işyerinden çalışmaların bildirildiği, kolluk tarafından yapılan komşu işyeri araştırmasında …, …, … , …’ın tespit edildiği ve … vefat ettiği için dinlenemediği, diğerlerinin tanık olarak beyanlarına başvurulduğu ve iddiayı doğruladıkları ancak tanıkların sigorta kayıtlarının getirtilmediği ve beyanlarının içeriğinin sorgulanmadığı anlaşılmıştır. Dinlenen tanık sözleri hizmet tespitine karar verebilmek için yeterli değildir. Mahkemece yapılacak iş; dinlenen komşu işyeri tanıklarının sigorta kayıtlarını Kurumdan getirterek beyanlarının içeriğini sorgulamak, resen başka komşu iş yeri tanıklarını da dinleyerek çalışma olgusunu ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir…” Y. (Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2019/4326 E. , 2020/3107 K.

SGK’ye Başvuru Zorunluluğu

İMK 4/1 uyarınca, “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan başvuruya altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.”

Görüldüğü üzere, “Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri” SGK’ye başvuru zorunluluğu kapsamına dahil değildir. Fakat Yargıtay, sigorta primine esas kazancın tespiti ve sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti talepli davalarda yine de SGK’ye başvuru yapılmış olmasını dava şartı olarak kabul etmektedir. Bu taleplere ilişkin açılan davalarda kuruma başvurulmamış olması durumunda doğrudan usulden ret kararı verilmemeli, öncelikle davacıya dava şartını sağlaması için süre verilmelidir.

  • “…Dava, sigorta primine esas kazancın tespiti istemine ilişkindir… İlk derece mahkemesinin davanın kabulüne dair kararının istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesince kuruma başvuru şartının yerine getirilmesi için gönderme kararından sonra, davacı vekilinin kuruma başvurmayacaklarını belirtmesi sonrası, Bölge Adliye Mahkemesi ilk derece mahkemesinin kabul kararının hatalı olduğunu belirterek, “dava şartını düzenleyen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4. Maddesi uyarınca kuruma başvuru şartının tamamlanmadığı, davanın 6100 sayılı HMK.’un 115/2 maddesi uyarınca dava şartının gerçekleşmediği gerekçesi ile ilk derece mahkemesinin kabul kararının kaldırılmasına ve davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiştir…” Y. 10. Hukuk Dairesi 2020/2632 E. , 2021/9525 K.

Bu karar, karşı oy gerekçesinde haklı olarak şu şekilde eleştirilmiştir: “…zorunlu sigortalılık süresinin tespiti sadece hizmet tespitini içermez. Aynı zamanda prime esas kazanç tespitini de içerir. Bu yönü ile de kuruma başvuru şartını içermemektedir…”. Hem akde bağlı hizmet tespiti süresinin hem de prime esas kazancın tespitinin dava edildiği durumlardaysa kuruma başvuru şartının aranmaması gerektiği düşüncesindeyiz.

Ayrıca belirtelim ki, kanundaki istisna, “hizmet akdine tabi çalışmalar” nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti taleplerine ilişkindir. Dolayısıyla örneğin, 1479 Sayılı Kanun uyarınca Bağ-kur sigortalılığının veya 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca sigortalılığın tespiti için öncelikle SGK’ye başvurulması zorunludur.

  • “…Dava, davacının 2926 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığının tespiti aksi halde yatırılan primlerin isteğe bağlı sigortalılık olarak kabulü istemine ilişkindir… Mahkemece, davacı tarafa 6100 sayılı Kanun’un 115/2. maddesi uyarınca 7036 sayılı Kanun’un 4. maddesindeki düzenleme gereği davaya konu istemi hakkında Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmesi ve bu müracaat hakkında anılan yasal düzenleme uyarınca Kurumun ret iradesini gösterir işlem veya eyleminin olduğunun belgelenmesi için kesin süreli ihtarat gönderilmeli, bu süre içerisinde dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması hâlinde, dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmeli, Kuruma başvuru şartının tamamlanması hâlinde ise davanın esasına girilerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir…”

İdari Para Cezaları

İdari para cezalarına sebep olan eylemler, 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bu eylemleri tek tek burada sıralamaktansa, yalnızca itiraz usulüne ilişkin hükümleri buraya eklemeyi uygun gördük.

  • (4) İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir.
  • (5) İdarî para cezalarının, Kuruma itiraz edilmeden veya yargı yoluna başvurulmadan önce tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde peşin ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme idari para cezasına karşı yargı yoluna başvurma hakkını etkilemez. (İptal üçüncü cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 28/11/2013 tarihli ve E.: 2013/40, K.: 2013/139 sayılı Kararı ile.) (…)
  • (6) Mahkemeye başvurulması idari para cezasının takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenmeyen idari para cezaları, 89 uncu madde hükmü gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir.
  • (7) İdarî para cezaları on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımı süresi, fiilin işlendiği tarihten itibaren başlar.

Hizmet Tespit Davasında Feragat ve Kabul Olamayacağı

Kamu düzenine ilişkin bir konuyla ilgili olduğundan, hizmet tespit davalarından feragat etmek ya da bu davayı davalının kabulü ile sonlandırmak mümkün değildir.

  • “…Sosyal güvenlik hakkı vazgeçilmez bir anayasal haktır ve kamu düzenindendir. Hizmet tespiti, prime esas kazancın tespiti ve buna bağlı olarak yaşlılık aylığı, bir sosyal güvenlik hakkıdır. Ayrıca vazgeçilmez olan bu hakkını kendisi kısıtladığı ve uzun süre sonra bu hakkı istemesinin dürüstlük kuralına aykırı davranış olduğu ileri sürülemez. 6.Sigortalı bu haktan vazgeçemeyeceğinden, açtığı davadan feragat edemez, davalı işvereninde bu kapsamda davayı kabul etmesinin de sonuca etkisi yoktur. Feragatin, kabulün ve en önemlisi kesin delil niteliğinde olan ikrarın dikkate alınmadığı bu davada, resen araştırma ilkesi geçerlidir…” Y. 10. Hukuk Dairesi 2021/3264 E. , 2021/14520 K.
İletişime Geç
Whatsapp'tan Yaz
Merhaba 👋
Okuduğunuz konuyla ilgili veya başka bir konuda avukat tutmanız gerektiğini düşünüyorsanız aşağıdaki butona basarak kısaca yaşadığınız durumu anlatabilirsiniz. İstanbul içinde faaliyet göstermekteyiz.
Av. Oğuzhan Yazıcı | İstanbul