Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/4037 E., 2019/4530 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.09.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat … geldi, davetiye tebliğe rağmen temyiz edilen davacı … vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan …’nın 24 ve 133 parsel sayılı taşınmazlarını ölünceye kadar bakma akdiyle, 255 parsel sayılı taşınmazdaki 54/192 payını satış suretiyle oğlu olan davalı …’ya temlik ettiğini, işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiş, 01.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile davalının, mirasbırakana “sana ben bakıyorum, taşınmazları bana devretmezsen sana bakmam” şeklindeki beyanlarla baskı yaparak devri sağladığını belirterek bu sebep ile de iptal tescil gerektiğini beyan etmiştir.
Davalı, 24 ve 133 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ölünceye kadar bakma akdinin yüklediği yükümlülükleri yerine getirdiğini, 255 parsel sayılı taşınmazdaki payın mirasbırakanın kooperatife olan borcunu ödemesi nedeniyle devredildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1920 doğumlu mirasbırakan …’nın 10.08.2014 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı kızı …, davalı oğlu …. ile dava dışı çocukları …. ve…’ı bıraktığı, mirasbırakanın 24 ve 133 parsel sayılı taşınmazlarını 02.06.2010 tarihinde ölünceye kadar bakma akdiyle, 255 parsel sayılı taşınmazdaki 18/192 payını satış suretiyle davalı …’ye temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras
hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK’nun 190. maddesi ve TMK’nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda, taraflar, dava ve cevap dilekçelerinde tanık deliline dayanmış ve tanık ismi bildimişlerdir. Ancak, davacı vekili 01.04.2015 tarihli, davalı vekili 29.04.2015 tarihli dilekçeleri ile ikinci bir tanık listesi sunmuşlardır. Mahkemece, davacının ilk tanık listesindeki bildirdiği tanıkların hiçbiri dinlenmemiş olup, ikinci tanık listesindeki tanıkları dinlenmiştir, davalının da ilk tanık listesindeki tanıklarından bir kısmı dinlenmiş ise de ikinci tanık listesindeki bildirdiği tanığı da dinlenmiştir.
Ne var ki, HMK’nun 240/2. maddesine aykırı olarak ikinci tanık listesindeki tanık beyanlarına itibar edilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, tarafların ilk tanık listelerindeki dinlenilmeyen tanıklarının dinlenilmesi, toplanan diğer deliller ile birlikte yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirilerek mirasbırakanın gerçek irade ve amacı saptanıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, usul yönünden hata yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, davalı …’nın çekişme konusu 255 parsel sayılı taşınmazdaki 18/192 payı mirasbırakanın kardeşi ….’dan, 18/192 payı …. evlatları …, …., …., …, …. ve …’den edindiği gözetilmeden davalı …’nın çekişmeli 255 parsel sayılı taşınmazdaki 54/192 payının tamamının iptale konu yapılması da isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.