Yargıtay, süresinden sonra açılan karşı boşanma davasının -en kötü olasılıkla- tefrik edilip yeniden birleştirilmesi görüşündedir. Aşağıda yer alan kararın hem bu uygulamaya hem de boşanma davalarındaki derdestlikle alakalı usul hukuku uygulamasına değinmesi nedeniyle çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyoruz.
Süresinden sonra açılan karşı boşanma davasının usulden reddi yanlış olmakla birlikte, ayrıca aynı tarafça aynı vakıalar ileri sürülerek birleşen boşanma davası açılmışsa derdestlik de ileri sürülemez. Zira önceki karşı dava usulden reddedilmiştir.
Karşı davanın usulden reddinin kesinleşmesi, birleşen dava istinaf aşamasına taşınırken söz konusu olmuşsa, bölge adliye mahkemesi birleşen davanın derdestlikten ret kararı veremez. Zira derdestlik dava şartı olduğundan ve davanın esasına girmeden önce fark edilmemiş bir dava şartı noksanlığı hüküm aşamasında tamamlandığından HMK m. 115/3 uyarınca usulden ret verilmez.
Y. 2. HD. 2021/7536 E., 2021/9868 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Karşılıklı Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-karşı davacı kadın tarafından, kusur belirlemesi, tazminatların reddi ve aleyhine hükmedilen vekâlet ücretleri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak davacı-karşı davalı erkek tarafından boşanma davası açılmış, davalı-karşı davacı kadın da aynı hukuki sebebe dayalı olarak karşı dava ve birleşen boşanma davası açmıştır. Taraflarca açılan boşanma davalarının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda; erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulüyle, erkeğin asıl davasının reddine, kadının karşı davasının ise süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine, kadının birleşen boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine karar verilmiştir. Hükme karşı, davacı-karşı davalı erkek tarafından asıl boşanma davasının reddi ve kadının birleşen boşanma davasının kabulü ve ferileri yönünden istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, bölge adliye mahkemesince, kadının asıl davaya karşı ikame ettiği karşı dava ile, birleştirilmesine karar verilen ve yine kadın tarafından karşı davadan sonra açılan … 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 2018/277 Esas ve 2018/337 Karar sayılı dosyasında ileri sürülen vakıaların ve tarafların aynı olduğundan bahisle kadının birleşen boşanma davasının derdestlik nedeniyle reddine, davalı-karşı davacı kadının, erkeğin asıl davasındaki dava dilekçesini 22.02.2018 de bizzat tebliğ almış olmasına rağmen süresinden sonra 02.04.2018 tarihinde cevap ve karşı dava dilekçesini sunduğu, bu nedenle süresinden sonra kadın eş tarafından bildirilen vakıalar ve dayanılan deliller ile tanık beyanlarının kusur belirlemesinde dikkate alınmayacağı, bu durumda davacı-karşı davalıya yüklenecek kusurlu bir davranışın ispatlanamadığı, boşanmaya neden olan olaylarda kadının erkeğe küfür ve hakaret edip evden kovduğu ve tam kusurlu olduğu gerekçesiyle erkeğin boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına ve kadının yoksulluk nafakası ile maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş, karar davalı-karşı davacı kadın tarafından yukarıda gösterildiği şekilde temyiz edilmiştir.
Karşı dava, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilmek suretiyle açılır (HMK m. 133/1). Süresinden sonra karşı dava açılması hâlinde, mahkeme davaların ayrılmasına karar verir (HMK. M. 133/2). Diğer yandan, kanun koyucu tarafından davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayılması karşısında, temeli taraflar arasındaki aynı evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayalı her bir boşanma davasında verilecek her bir kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu, zira eşler arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik bulunduğu, dolayısıyla kaç boşanma davası açılırsa açılsın tamamının HMK’nın 166. maddesi kapsamında davanın her aşamasında, talep üzerine veya mahkemece kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilmesi ve açılmış bulunan her bir boşanma davası yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması zorunluluğu tartışmasızdır. Diğer yandan, süresinde açılmayan karşılık boşanma davasının ayrılacağı (HMK m. 133/1), ancak daha sonra dosyaların yasa gereği tekrar birleştirilmesinin gerekeceği (HMK m. 166), boşanma davasına karşılık açılan bir boşanma dosyasının sırf süresinde açılmadığı gerekçesiyle ayrılıp tekrar birleştirilmesinin usul ekonomisine (HMK m. 30) uygun olmayacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca, HMK m. 114/1-b-1’e göre derdestlik dava şartı haline getirilmiş, derdest durumda bulunan davanın tekrar açılması halinde ikinci davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verileceği öngörülmüştür (HMK m. 115/2-c.1). Ancak, dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü dava usulden reddedilemez (HMK m. 115/3). Bu açıklamalara göre, somut olay incelendiğinde, davalı-davacı kadının karşılık boşanma davası süresinde açılmamışsa en kötü olasılıkla karşılık davanın ayrılması ve tekrar bu dosya ile birleştirilmesi gerekirken, kesin hüküm oluşturacak şekilde karşı davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna uygun olmamıştır. Diğer yandan karşılık davayla ilgili bu ret kararı istinaf edilmeyip kesinleştiğine göre, ortada derdest bir davanın varlığından da söz edilemez. Buna karşın, davalı-davacı kadının birleşen boşanma davasının derdestlik nedeniyle reddedilmiş olması da doğru olmamıştır. Bununla birlikte, karşı dava boşanma istemi yönünden istinaf edilmediğinden, asıl ve birleşen boşanma davası ise boşanma istemi yönünden temyiz edilmediğinden davalar bu istemler yönünden kesinleşmiş, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
Ne var ki, her üç davanın da niteliği boşanma davası olup, hüküm verilirken nazara alınacak en önemli husus, tarafların boşanma sebebi sayılabilecek kusurlu davranışlarıdır. Yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada; ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun, dayanılan tüm delillerin toplanması, birlikte değerlendirme yapmak suretiyle tek bir kusur belirlemesi yapılması, ferî talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulması da boşanma davalarında bir zorunluluktur (Yargıtay HGK 15.06.2021 tarih, 2020/2-273 Esas ve 2021/762 Karar sayılı kararı). Boşanma davasının tarafları, boşanma istemlerinden bağımsız olarak sadece kusur durumunu, istinaf ve/veya temyiz konusu yapabilirler. Böyle bir durumda tarafların kusur durumlarının, boşanma hükmü kesinleşmeden önce açılan tüm boşanma davalarında ileri sürülen vakıa ve dayanak delillerin birlikte değerlendirilerek belirlenmesi gerekir. Kusur durumunun bu şekilde belirlenmesine, davaların ret veya kabul edilmesi, davaların boşanma istemi yönünden kesinleşmiş olması engel değildir. Çünkü kusur durumu bağımsız olarak ele alınıp değerlendirilebilir ve sadece kusur yönünden dahi kanun yoluna başvurulabilir. (HGK 11.03.2021 tarih, 2020/2-97 Esas, 2021/241 Karar) Açıklanan nedenle, somut olayda, taraflarca açılan boşanma davalarına ilişkin kusur durumunun henüz kesinleşmediği, dolayısıyla tüm dilekçelerde ileri sürülen vakıaların dikkate alınması gerektiği, kadın tarafından açılan ve bu dosya ile birleştirilen boşanma dava dilekçesinde ileri sürülen vakıalar ve deliller dikkate alındığında, davacı-karşı davalı erkeğin çalışmadığı, evinin ihtiyaçlarını karşılamadığı, çocukları harçlık istediğinde vermediği ve çocukları “dilenin” şeklinde terslediği, kadına küfür ve hakaret ettiği, kıskanç olduğu, kadına iffetsizlik yaptığına dair söylemler ve hakaretlerde bulunduğu kusurlarının sabit olduğu, davalı-karşı davacı kadının ise bölge adliye mahkemesince belirlenen erkeğe küfür ve hakaret edip evden kovduğu kusurlarının sabit olduğu anlaşılmaktadır. O halde, evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet veren ve dolayısıyla boşanma sebebi kabul edilmesi gereken vakıalara göre davacı-karşı davalı erkeğin ağır, davalı-karşı davacı kadının az kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden kadının tam kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
3-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanma sebebi sayılması gereken olaylarda davacı-karşı davalı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın boşanma sonucu eşin maddî desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 nci maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davalı-karşı davacı kadın yararına uygun miktarda maddî ve manevî tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi.21.12.2021 (Salı)