HMK m. 94’de düzenlenen kesin süre, ilgili olduğu işlemi verilen süre içinde yapmayan tarafın o işlemi yapma hakkını ortadan kaldıran bir hukuk muhakemesi kurumudur. Yalnızca kanunda düzenlenenler değil, hakimin kesin olmasını kararlaştırdığı süreler de kesin süre olma niteliğini haizdir.
Peki hakimin verdiği kesin süreyi kaçıran tarafın bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok mudur? Yargıtay kararlarından anlaşılmaktadır ki, kesin süre verilmesine ilişkin ara karar usulsüz verilmişse veya hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindeyse (HMK 27), ilgili tarafa verilen süre kesin nitelikte değildir.
Genel Olarak Kesin Süre – HMK 94
Kesin süre başlığını taşıyan HMK’nin 94. maddesi şu şekildedir:
- Kanunun belirlediği süreler kesindir.
- (Değişik:22/7/2020-7251/6 md.) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
- Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Görülmektedir ki, ikinci defa verilen sürenin kesin olduğu bildirilmemiş olsa dahi bu süre kesindir. Bu durum HMK m. 94/2 gereği kanundan kaynaklanmaktadır.
- “21. Yukarıda da belirtildiği üzere ilke olarak hâkimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki durumdan birinin varlığı zorunludur: İlk hâlde, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4; HMK 94/2). Bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.” Y. Hukuk Genel Kurulu 2017/1462 E. , 2021/104 K.
Kesin süre kurumu, makul sürede yargılanma hakkının yerine getirilebilmesi için mahkemenin sahip olduğu en önemli araçlardan birisidir. Örneğin davanın çözümü için bir sözleşmenin incelenmesi gerekiyorsa, mahkeme bunu ileri sürmesi lehine olacak tarafa eğer sözleşme onun elindeyse sunması için kesin süre vererek hızlı hareket etmesini sağlayabilir.
- “…Davacı, davalı belediyenin icra dosyasına ödemiş olduğu işçilik alacağına ilişkin miktarın alacaklarınından haksız olarak kesildiğini iddia etmiş; davalı taraf ise imzalanan sözleşme hükümlerine göre ödenen miktardan davacının sorumlu olduğunu savunmuştur. Mahkemece, 1.1.2011 ile 27.6.2011 dönemine ilişkin sözleşmenin sunulmadığı, bu durumda tarafların yarı yarıya sorumlu oldukları gerekçe gösterilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Her ne kadar, mahkemece, 27.11.2014 tarihli celsede, davalı kuruma müzekkere yazılarak sözleşmenin istenilmesine karar verilmiş ise de, davalı tarafa HMK 94. madde uyarınca ihtaratlı süre verilmemiştir. Hal böyle olunca, davalıya, HMK 94.maddesine uygun olacak ve tereddüde yer vermeyecek şekilde sözleşmenin ibrazı için kesin süre verilmelidir. Mahkemece bu yön gözardı edilerek sözleşme hükümleri incelenmeden ve HMK’nın 94. maddesine uygun şekilde ihtaratta bulunulmadan, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” Y. 13. Hukuk Dairesi 2015/26235 E. , 2017/9130 K.
Karardan Rücu Edilememesi
Kesin süre sadece tarafları değil, aynı zamanda hakimi de bağlamaktadır. Dolayısıyla hakimin kesin süre kararından dönmesi mümkün değildir.
- “62. IV. Kanun yolunda usuli kazanılmış hak ve maddi hata: Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar. 63. Nitekim HGK’nın 23.10.1981 tarihli ve 1981/15-2296 E., 1981/687 K. sayılı kararında “….mesalâ; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, ispat yükü kendisine düşen, takdiri delil iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmiş ve fakat hâkime bir kanaat vermemiş olan tarafa Usulün 365. maddesi hükmünce hâkim tarafından resen and yöneltilmesine; taraflardan birine kesin süre verilmesine (Usul 164) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. (9/5/1960 gün 21 E., 9 K. ve 4.2.1959 gün, 13 E. 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden)….” denilmek sureti ile ara kararı ile oluşan kazanılmış hak çeşitlerinden bahsedilmiştir.” Y. Hukuk Genel Kurulu 2019/835 E. , 2021/513 K.
Kesin Süre Verme Usulü ve Geçersizlik Örnekleri
Süreye Uymamanın Sonucunun Belirtilmemiş Olması
Ara kararda, verilen kesin süre içinde işlem gerçekleşmezse ne olacağı da belirtmiş olmalıdır. Aksi takdirde verilen süre, kesin süre niteliği taşımaz.
- “…Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun ve isterse …. tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engell…. üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca …. süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında ….i de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği …. tarafından hemen yerine getirilmelidir…” Y. 21. Hukuk Dairesi 2017/1317 E. , 2018/8887 K.
- “…Somut olayda, Mahkemece, 16/04/2013 tarihli celsede davacı vekiline “iş ….sı tespiti davası” açması için yokluğunda kesin süre verildiği, bu bilginin davacı vekiline 02/05/2013 tarihinde tebliğ edildiği ancak gerek duruşma tutanağında, gerekse tebliğ edilen tebligat parçasında kesin süre sonuçlarının davacı vekiline açıkça ihtar edilmediği açıktır. O halde davacı vekiline usulüne uygun bir kesin süre ihtarı yapıldığından bahsedilemez…” Y. 21. Hukuk Dairesi 2017/1317 E. , 2018/8887 K.
- “…Dosya içeriğine göre, Mahkemece 05.02.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında davacı vekiline tanıklarını bildirmesi için iki hafta süre verilmiş ve tanık listesi davacı vekili tarafından 13.03.2014 tarihinde dosyaya ibraz edilmiştir. Mahkemece 27.05.2014 tarihli duruşmada, davacı tarafın iki haftalık yasal süre geçtikten sonra tanık listesi sunduğu ve davalı vekili tarafından süresinde bildirilmeyen tanıkların dinlenmesine muvafakat edilmediği gerekçesiyle hazır olan davacı tanıklarının dinlenmesinden vazgeçilmiştir. Mahkemece, davacı vekiline 05.02.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında tanıklarını bildirmesi için verilen iki haftalık sürenin kesin nitelikte olduğu belirtilmediği gibi kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçlar da açıkça anlatılmamıştır. Bu suretle, davacının tanık dinletme talebinin usul ve yasaya aykırı olarak reddine karar verilerek sonuca gidilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” Y. 9. Hukuk Dairesi 2017/4644 E. , 2017/7148 K.
Hatta “kesin süre içerisinde başvurmadığı takdirde mevcut dosya kapsamına göre karar verileceğinin ihtarına” şeklinde kurulan ara karar da Yargıtay için yeterli olmayabilmektedir.
- “…Somut olayda, Mahkemece 07/07/2015 tarihli celsede davacı vekiline “Davacıya ……’ya başvurarak sürekli iş göremezlik geliri bağlanması yönünden başvuru yapması için 1 aylık kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde başvurmadığı takdirde mevcut dosya kapsamına göre karar verileceğinin ihtarına,” şeklinde kesin süre verildiği, ancak duruşma tutanağında kesin süreye riayet edilmemesi halinde ortaya çıkacak sonuçların açıkça ihtar edilmediği sabittir. O halde davacı vekiline usulüne uygun bir kesin süre ihtarı yapıldığından bahsedilmesi mümkün değildir…” Y. 21. Hukuk Dairesi 2018/2308 E. , 2019/3117 K.
Avansa İlişkin Kesin Süre Kararının Kalem Kalem Gösterilmemesi
Hakimin verdiği kesin süre avans ödemesine ilişkinse, bu avansın miktarı ve ne için ödeneceği ayrı ayrı belirtilmelidir.
- 24. Öte yandan, HUMK’nın 163. maddesi ile HMK’nın 94. maddesi uyarınca mahkemece kesin süreye ilişkin ara kararında; yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, özellikle tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukukî sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut delillere göre karar verilip, gerektiğinde ret kararı verilebileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.” Y. Hukuk Genel Kurulu 2017/1462 E. , 2021/104 K.
Ayrıca belirtelim ki, Yargıtay, çok sonradan yapılacak bir işlem için gerekli masrafa ilişkin verilen kesin sürenin kısa tutulmasını da eleştirmektedir.
- “…Somut olayda, Mahkemece, 21.04.2014 tarihli celsede davacı vekiline delil avansı yatırılması için kesin süre verildiği anlaşılmakta ise de verilen bu sürenin belirtilen ilke ve esaslara uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Giderlerin kalem kalem açıklanarak belirli hale getirilmediği gibi yaklaşık bir buçuk ay sonra yapılacak keşif için 2 haftalık kesin süre verilmesi de amaca hizmet etmemektedir. Yapılacak keşfin hangi konuda yapılacağı ve keşfe neden ihtiyaç duyulduğu konusun da ara kararında ve gerekçeli kararda açıklanmamıştır. Usul ve yasaya uygun olarak verilmemiş bir kesin mehil sonucunda davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması uygun bulunmuştur…” Y. 15. Hukuk Dairesi 2018/5597 E. , 2019/3384 K.
Kararın Gider Avansına veya Delil İkamesi Avansına İlişkin Olması Arasındaki Fark
Bilindiği üzere dava açılırken ödenen miktar gider avansı olup dava şartı niteliğindedir. Yargılama sırasında yapılan bilirkişi vs. masrafı ödemesi ise delil ikamesi niteliğindedir. Dava şartı olan gider avansının ödenmediği durumda, belli bir sürede ödenmezse usulden ret kararı verileceği ihtar edilerek kesin süre verilebilir. Fakat delil avansının ödenmemesine yaptırım olarak usulden ret kararının verilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla aşağıdaki kararda açıklandığı üzere gider avansı ve delil ikamesi avansı arasındaki farkı ortaya koymak gerekecektir.
- “Dava açarken yatırılan gider ile yargılama sırasında davacıdan bilirkişi incelemesi yaptırılması için istenen gider bir birinden farklı iki usul işlemidir. Dava açarken istenen gider, gider avansı olduğu halde, yargılama sürerken bilirkişi incelemesi yaptırılması için istenen gider delil ikamesi avansıdır. Bu iki usul işlemi HMK’da farklı maddelerde düzenlenmiş olup hüküm ve sonuçları bir birinden farklıdır. Gider avansı HMK’nun 120 nci maddesinde, gider avansının dava şartı olduğu aynı yasanın 114 üncü maddesinde, dava şartının bulunmamasının hukuki sonuçları ise aynı yasanın 115 inci maddesinde düzenlenmiştir. Delil ikamesi avansı ise HMK’nun 324 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Gider avansının yatırılmış olması bir dava şartı olup gider avansının yatırılmaması durumunda dava, dava şartı yokluğundan usulden reddedilir. Delil ikamesi avansının yatırılmaması durumunda ise talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Gider avansı kalemleri içinde, delil ikamesi avansı kalemlerinin bulunmaması gerekir. Bir başka anlatımla, gider avansı hesaplanırken, delil ikamesi avansında yer alan kalemler (örneğin bilirkişi ücreti, keşif gideri) gider avansı hesabına dahil edilmemelidir. Bu nedenle, somut olayda mahkemece davacıdan istenen bilirkişi ücreti gider avansı olmayıp, delil ikamesi avansıdır. Az önce de belirtildiği üzere delil ikamesi avansının yatırılmamasının hüküm ve sonuçları, gider avansının yatırılmaması hüküm ve sonuçlarından farklıdır… Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Mahkemece yapılacak iş; HMK’nun 266. maddesi uyarınca, dosya kapsamı itibariyle gerçek zarar hesabı yapılmasına karar verilecek ise, delil ikamesi avansının yatırılması için önce davacı kuruma yöntemince kesin süre verilmeli, yatırılmaması halinde aynı şekilde davalı tarafa kesin süre verilmeli, davacı ve davalı tarafça yöntemince yapılan ihtara ve kesin süre verilmesine rağmen delil ikamesi avansının yatırılmaması halinde; talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağından, hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin sorumluların toplam kusur oranına uygulanarak hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir. Kuşkusuz, üçüncü kişinin sorumluluğunun düzenlendiği 5510 sayılı Yasanın 21. maddesinin dördüncü fıkrasının da gözetilmesi gereği unutulmamalıdır.” Y. 10. Hukuk Dairesi 2014/23380 E. , 2014/24158 K.
Gider avansının aslında dava açılırken ödenmesi gereken bir masraf olması, hakimin bu konuda kesin süre verirken yine de miktar ve kalem gösterme usulüne uymamasını gerektirmez.
- “…Somut olayda mahkemece, davacıya gider avansını yatırması için gelecek duruşmaya kadar kesin süre verilmiş ,ödenecek giderin miktarı hiç belirtilmemiş , kesin sürede ödenmediğinden de davanın usulden reddine karar verilmiştir. Mahkeme, ara kararı vererek dava şartı olarak belirlediği gider avansını oluşturan harç, tebligat gibi gider gerektiren işlemleri kalem kalem açıklamalı, her kalemin miktarını ayrı ayrı göstermeli, dava şartına yönelik gider avansıyla ilgili olarak verilen kesin sürede yatırılmamasının sonuçlarını da duruşma zaptına açıkça yazmalıdır. Açıklanan nedenle, gider avansının tamamlanması için ödenecek bedel açıklanmadığı halde dava şartı noksanlığından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” Y. 3. Hukuk Dairesi 2016/4690 E. , 2017/9015 K.
Kesin Sürenin Şarta Bağlı Verilememesi
Uygulamada bazı mahkemelerin kesin süreyi şarta bağlı olarak verdiği görülmektedir. Örneğin, arabuluculuk tutanağı sunularak açılan bir işçilik alacağı davasında mahkeme, “Davacı vekiline; 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3 üncü maddesinin 2 nci bendine uygun biçimde arabulucuya başvurulduğuna ilişkin son tutanak dava dilekçesine eklenmediğinde; son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceğinin ihtarına” şeklinde bir ara karara tensip tutanağında yer verebilir. Dava dilekçesiyle birlikte kanundaki şartları taşımayan bir arabuluculuk tutanağının eklendiği durumlarda, bu ara kararın kesin sürenin sonuçlarını doğurmayacağı kanaatindeyiz. Zira davacı, sunduğu tutanağın kanundaki şartları taşıdığı görüşünde olabilir. Kesin süre ise kayıtsız ve şarta bağlanmadan, tereddüte yer vermeyecek şekilde verilmelidir.
Mazeret Veren Tarafa Kesin Süre Verilmesi
Mazereti kabul edilen tarafa kesin süre verilmişse, celse tutanağı mutlaka tebliğ edilmelidir. İlgili tarafın UYAP’tan öğrenmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Bu durumda verilen kesin süre de usule aykırı sayılacaktır.
- “…Mazeret bildiren tarafın mazeretinin kabulüne karar verilen duruşmada kesin süre öngörülmüş ve bu kesin sürenin kaçırılması halinde davanın redine karar verileceği de ihtar edilmiş ise; bu ihtaratın hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olarak tebliğ edilmesi gerekmekte olup Uyap ortamından öğrenmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…”
Hatta mazeret gönderen taraf, duruşma gününü UYAP’tan öğreneceğini iletmiş olsa bile, kesin süre verilen duruşma tutanağı yine de tebliğ edilmelidir.
- “…Her ne kadar davacı vekili mazaret dilekçesinde duruşma gününü UYAP’dan öğreneceğini belirtmiş ise de kesin mehlin sonuç doğurabilmesi için yerine getirilmesi gereken hususların bilinmesi gerekir. Kesin mehil verilen duruşma tutanağının davacı tarafa tebliğ edilmemesi davacının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır…” Y. 21. Hukuk Dairesi 2016/20549 E. , 2018/5399 K.
Karşı Tarafla Anlaşacağını Sanan Tarafın Kesin Sürede Tanık Bildirmemesi
Aşağıdaki karara konu olayda, çekişmeli boşanma davasını anlaşarak sonlandıracağını sanan taraf, eşiyle anlaşmalı boşanacağını düşündüğü için mahkemenin verdiği kesin süre içinde tanık bildirmemiştir. Yargıtay, bu durumda mahkemenin ikinci kez süre vermemesini hukuki dinlenilme hakkına aykırı bulmuş ve ilgili tarafa yeniden süre verilmesi gerektiği yönünde görüşünü açıklamıştır. Dolayısıyla yargılama ilkelerinin ihlali söz konusuysa, kesin süre usulüne uygun olarak verilmiş olsa bile yeniden süre verilmesinin mümkün olduğu görülmektedir.
- “…Evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine (TMK m. 166/1) dayalı olarak açılan boşanma davasında yapılan yargılama sonunda, mahkemece, davacı kadının, verilen kesin süre içerisinde tanık isimlerini bildirmediği, boşanma sebebi olarak yeterli delil bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş, verilen karar davacı kadın tarafından istinaf edilmekle bölge adliye mahkemesince; davacı kadının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davacı kadın tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda, davacı kadın dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış ve mahkemece yapılan 07.06.2018 tarihli celsede, taraflara tanık listelerini sunmak üzere iki haftalık kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde taraflarca imzalanarak oluşturulmuş ve TMK m. 166/3 uyarınca anlaşmalı olarak boşanmak istediklerine dair protokol ile birlikte duruşmanın 22.06.2018 tarihine çekilmesi istemine dair dilekçe mahkemeye sunulmuş, anlaşmalı boşanma iradesini içerir protokol gereği davacı kadın tarafından tanık listesi mahkemeye sunulmamış ve mahkemece yapılan 14.09.2018 tarihli celsede davalı erkek, eşinden boşanmak istemediğini, anlaşmalı boşanma protokolünü kabul etmediğini beyan etmiş ve mahkemece aynı celse kurulan ara kararla, tanık listesi konusunda taraflara kesin süre verildiği ve aynı konuda ikinci kez kesin süre verilemeyeceği bu nedenle tanık listesi konusunda kesin süre verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Her ne kadar mahalli mahkeme 14.09.2018 tarihli celse verilen ara karar ve davanın reddine dair karar gerekçesinde, verilen kesin süre içerisinde davacı kadın tarafından tanık listesinin sunulmadığı belirtilmişse de mahkemece verilen kesin süre içerisinde davalı erkeğin de imzasının bulunduğu anlaşmalı boşanmaya dair protokolün mahkemeye sunulduğu, boşanma konusunda anlaşılmaya varılması nedeniyle (TMK m. 166/3) davacı kadının tanık listesini sunmadığı, davalının sonradan anlaşmalı boşanmadan vazgeçmesinin davacı kadının aleyhine kullanılamayacağı bu nedenle daha önce verilen kesin süre hükümsüz hale geldiğinden, mahalli mahkemece davacı kadına tanık listesini sunmak üzere yeniden HMK m. 94 uyarınca kesin süre verilmesi, davacı kadın tarafından tanık listesinin sunulması halinde, davacı tarafın gösterdiği tanıkların çağrılıp dinlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken “Hukuki Dinlenilme Hakkı” (HMK m. 27) ve Anayasanın “Hak Arama Özgürlüğüne” ilişkin düzenlemelere açıkça aykırı olacak şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…” Y. 2. Hukuk Dairesi 2021/1385 E. , 2021/4214 K.