Ankara BAM 21. HD. 2021/960 E., 2021/801 K.
Taraflar arasındaki ihtiyati tedbire ilişkin talebin dosya üzerinden yapılan incelemesi sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik olarak verilen hükme karşı ihtiyati tedbir talep eden davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TALEP
İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili talep dilekçesinde özetle; müvekkillerinin karşı taraf davalı şirket müdürü ve oğlu tarafından yurt dışında çalışma vaadiyle aldatılarak para alındığını, müvekkillerinin yurt dışına gönderilmeyip sürekli oyalandığını, müvekkillerinin şirkete ortak yapılmış ise de gerçek bir ortaklık durumunun söz konusu olmadığını, ortaklar arasında güven ilişkisinin sona erdiğini, şirketin sürekli olarak zarar ettiğini, şirket ortaklığından çıkmaya ilişkin haklı sebeplerin oluştuğunu, kar payı ödenmediğini belirterek müvekkillerinin haklı sebeple şirket ortaklığından çıkmasına, sermaye payının ve ayrılma akçelerinin ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, dava dilekçesinde ayrıca karşı taraf davalı şirketin mal varlığının üçüncü kişilere devrini, satışın önlemek amacıyla şirketin mal varlığına ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, ihtiyati tedbir talep eden davacıların davadaki talebinin limited şirket ortaklığından çıkarılması ile sermaye payı ve ayrılma akçelerinin ödenmesine ilişkin olduğu, yapılacak yargılama sonucunda şirketin menkul ve gayrımenkul mal varlığı ile hak ve alacakları hakkında hüküm kurulmayacağı, uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebileceği gerekçesiyle davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; doğrudan uyuşmazlık konusuna girmese de dolaylı olarak şirketin mal varlıkları, banka hesapları, şirket hisselerinin müvekkillerinin hak ve alacaklarını etkilediğini, ihtiyati tedbirin hukuki mağduriyetin önüne geçeceğini belirterek ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılmasına, ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Talep; ihtiyati tedbir istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince istinafa gelen tarafın sıfatı ve istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
HMK’nun 389/1. maddesi uyarınca, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle bir hakkın elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşacak ya da tamamen imkansız hale gelecek ise veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
HMK’nun 390/1 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilecektir.
İhtiyati tedbir kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca tarafların dava konusu ile ilgili olarak hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte geniş veya sınırlı hukuki korumadır.
İstinaf incelemesinin yapılabilmesi için usulüne uygun olarak görevli ve yetkili mahkemece verilen bir ihtiyati tedbir kararı bulunması gerekir.
HMK’nun 390. madde hükmü kesin ve emredici niteliktedir. Bu nedenle mahkeme tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. İhtiyati tedbir talep edildiğinde öncelikle uyuşmazlıkta mahkemenin görevli ve yetkili olup olmadığı hususu (yargı yolu yönünden de) incelenmelidir. Görevli olmayan ya da kesin yetkinin söz konusu olduğu hallerde yetkisiz mahkemeden ihtiyati tedbir talep edilmiş olması halinde mahkemece bu talep re’sen usulden reddedilecektir (, 6100 Sayılı HMK’ya göre Hazırlanmış Açıklamalı, Örnekli, İçtihatlı, Uygulamaya Yönelik İhtiyati Tedbir, Ankara 2017, s.16).
Yargılamanın herhangi bir safhasında ihtiyati tedbir kararı veren mahkemenin daha sonra görevsiz ya da yetkisiz olduğunun anlaşılması üzerine görevsizlik ya da yetkisizlik nedeniyle usulden ret kararı verilmesi halinde mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına da karar verilmesi gerekir. Görevsiz veya yetkisiz mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı kaldırıldıktan sonra görevli ve yetkili mahkemece bu konudaki talebin yeniden değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 22/01/2013 tarih ve …Karar sayılı ilamında “… HMK 390. maddesine göre ihtiyati tedbirin, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edileceği gözetildiğinde tedbir kararının görevsiz mahkemeden talep edildiği ve verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin bu yoldaki belirlemesi doğrudur. Ancak ihtiyati tedbir görevsiz mahkemeden istenmiş ve verilmiş bulunduğuna göre yine itiraz üzerine mahkemece görevsiz olduğu anlaşıldığına göre görevsizlik kararı verilmekle birlikte, görevsiz olarak verdiği ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına da karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.” ifadelerine yer verilerek bu hususa işaret edilmiştir (Mehmet Özdemir, Yargıtay ve İstinaf Uygulamasında Geçici Hukuki Korumalar, İhtiyati Tedbir, İhtiyati Haciz, Delil Tespiti, Ankara 2018, s.71 vd.).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ihtiyati tedbir talep eden davacılar vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelindiğinde; somut uyuşmazlıkta davacılar …./Ankara merkezli davalı şirket ortaklığından çıkma, sermaye payları ve çıkma payı alacağının ödenmesi talebi ile dava açmıştır. Bu durumda istinaf incelemesinin yapılabilmesi için usulüne uygun olarak kesin yetkili mahkemece verilen bir ihtiyati tedbir kararı bulunmadığından ihtiyati tedbir talep eden davacılar vekilinin istinaf talebinin usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen karar, anılan iddia karşısında, usulüne uygun olarak kesin yetkili mahkemece verilen bir ara karar niteliği taşımadığından ihtiyati tedbir talep eden davacılar vekilinin istinaf talebininin usulden reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-İhtiyati tedbir talep eden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun USULDEN REDDİNE,
2-İhtiyati tedbir talep eden davacılar tarafından yatırılan 59,30 TL maktu istinaf karar harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İhtiyati tedbir talep eden davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/f. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 16/06/2021
İstanbul BAM 16. HD. 2018/1373 E., 2018/1034 K.
Davacı vekili, “müvekkilinin yaklaşık 150 ülkede tescilli … markasının dünyada tanınmış olduğunu, Türkiye’de de 1984 yılından bu yana, başta … markası olmak üzere çok sayıda marka tescili bulunduğunu, TPE’nin … markasını tanınmış marka olarak tescil ettiğini, davalının TPE nezdinde .. no’lu “… + Şekil” biçiminde bir marka tescil başvurusunda bulunduğunu bu kötüniyetli başvurunun TPE tarafından reddedileceğinin aşikâr olduğunu ve bu başvurunun müvekkiline karşı ileri sürelemeyeceğini, buna rağmen davalının, …markasıyla piyasaya sürdüğü ürünlerin marka hakkına tecavüz ve aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini” iddia ile davalının … markasının internet ortamı dahil, her mecrada kullanılmasının, üretmesinin, satmasının, ithal ve ihracının dava sonuna tedbiren yasaklanmasını, bu ürünlere tedbiren el konulmasını, dava sonunda marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetini tespitini, durdurulmasını, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, davalının … markasının internet dahil her ortamda kullanmasının, bu marka ile taklit ürün üretmesinin, satmasının, ithal ve ihracının yasaklanmasını, ürünlere el konulmasını ve imhasını talep ve dava etmiştir.
Mahkemenin ihtiyati tedbir istemini kabul ederek, 10.05.2017 tarihinde 200.000 TL teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararı verdiği, bu karara karşı davalının itirazının mahkemece reddedildiği, istinaf isteminin de dairemizce reddedilmiş olduğu görülmüştür.
Davalı vekili davaya cevabında, “davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacının Türkiye’de ikametlerinin bulunmadığını, TPE sicilindeki vekilinin Ankara’da olduğunu, davacı davasını yetkisiz mahkemede açtığından, tercih hakkının müvekkiline geçtiğini, davanın yetkili Bakırköy FSHHM’ne gönderilmesini talep ettiklerini, Yargıtay 4.HD kararı gereği yetkisizlik kararı üzerine, ihtiyati tedbirin kaldırılması gerektiğini” beyanla, esasa dair savunmaları yanında, yetkisizlik kararı verilmesini ve tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir.Mahkeme 16.01.2018 tarihinden yetki itirazını yerinde görerek, “davacının Belçika menşeli olduğunu, davanın açıldığı tarihte TPE’de kayıtlı vekilinin Ankara Pursak’larda yerleşik bulunduğunu, ihtiyati tedbir kararının infazınında, davalı şirketin Arnavutköy- İstanbul’daki fabrika binasında yapıldığını, birden fazla yetkili mahkeme bulunduğu için seçim hakkının davalıya geçtiğini, davalının, dosyanın Bakırköy FSHHM’ne gönderilmesini istediği” gerekçesiyle SMK 156-3,4 maddeleri gereğince, mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın Bakırköy FSHHM’ne gönderilmesine, tedbirin kaldırılması isteminin ise reddine karar vermiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde, “yetkisiz olduğunu kabul eden mahkemenin ihtiyati tedbiri de kaldırması gerekirken, tedbir kararında direndiğini, HMK’nın 390.maddesi gereği yetkisiz mahkemeden tedbir istenemeyeceğini, bunun hukuka aykırı olduğunu,” iddia ile tedbir kararının kaldırılmasının reddi isteminin reddine dair kararın kaldırılmasını ve tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili istinafa cevabında, “davalının daha önce de tedbire itiraz ettiğini, ancak bu itirazın 16.HD tarafından reddedildiğini, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilme sürecinde, müvekkilinin … markasının davalı ürünlerinde kullanılmaya devam edileceğini ve müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğrayacağını, … markasının itibarının zedeleneceğini, yerel mahkemenin red kararının yerinde olduğunu” savunarak istinaf isteminin reddini istemiştir.
HMK’nın 390.maddesi gereğince ihtiyati tedbir davası açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemede, dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.
Yine aynı kanunun 394.maddesine göre de, tedbir kararına mahkemenin yetkisine de itiraz edilebileceği öngörülmüştür. Belirtilen hükümler gereğince yetkili mahkemede tedbir kararı verilemez, verilmiş ise itiraz üzerine kaldırılması gerekir.
Mahkemece yetkisizlik kararı verildiği halde, yetkisizlik nedeniyle tedbirin kaldırılmasına ilişkin itirazı reddetmesi belirtilen yasa hükümlerine aykırı olduğundan istinaf talebinin kabulü ile tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle:
-İstinaf isteminin kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereği İstanbul Anadolu FSHHM’nin istinafa konu 16.01.2018 tarihli ve 2017/509 E., 2018/5 Karar sayılı kararının “ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine” dair kısmının KALDIRILMASINA,
-Adı geçen mahkemece verilmiş olan 10.05.2017 tarihli ihtiyati tedbir kararının KALDIRILMASINA,
-İstinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talebi halinde davalı tarafa iadesine,
-İstinaf yargılaması sırasında davalı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı 126,00 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 224,10 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 19/04/2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Yargıtay 6. HD. 2021/4808 E., 2021/1790 K.
Bir başka uyuşmazlık konusu da, mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, konkordato tedbirlerinin kaldırılmasına karar verilip verilemeyeceğidir. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere konkordato talebi, klasik anlamda bir dava olmayıp, İİK’nın 285 ve 286’ncı maddelerine göre, gerekli belgeler, görevli ve yetkili mahkemeye eksiksiz olarak sunulmadan İİK’nın 287’nci maddesindeki geçici mühlet kararı verilerek yasada öngörülen muhafaza tedbirleri ve geçici hukuki koruma tedbirlerinin alınması mümkün değildir. Bu konuda karar vermeye yetkili ve görevli mahkeme, İİK’nın 285’inci maddesine göre iflâsa tâbi olan borçlu için İİK’nın 154’üncü maddesinin 1’inci ve 2’inci fıkralarında yazılı yerdeki (borçlunun muamele merkezi), iflâsa tâbi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesidir. Bu düzenleme, HMK’nın 390/1’inci maddesindeki ihtiyati tedbir hakkında, ancak, asıl davanın görüldüğü mahkemede karar verileceğine ilişkin düzenleme ile paralel bir düzenlemedir.
Yukarıda işaret edildiği gibi konkordato talebi üzerine kesin yetki kuralı nedeniyle yetkisiz mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararları da âkim kalmaktadır. Bu açıdan mahkemenin kesin yetki kuralı nedeniyle davanın usulden reddi kararıyla birlikte ara kararla verdiği ihtiyati tedbir kararlarını da kendiliğinden kaldırması gerekir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 22.01.2013 tarih, 2012/13597 Esas, 2013/688 Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 25.09.2013 tarih, 2012/12283 Esas, 2013/16587 Karar sayılı ilamları). İhtiyati tedbir kararının görevli ve yetkili mahkemece verileceği yasanın emredici hükmü olduğundan kendisini yetkisiz olarak kabul eden mahkemenin ihtiyati tedbir kararını da kaldırması gerekir. Aksi halde kamu düzenine ilişkin olarak belirlenen görev ve yetki kurallarının dolanılması ile yetkisiz ve görevsiz mahkemeden geçici hukuki koruma alınmak suretiyle hakkın kötüye kullanılmasının önü açılmış olacaktır. Diğer yandan konkordato talebinin incelenmesi aşamasında yasada çok kısa süreler belirlenmiş olup, yetkisiz mahkemede dava açıldıktan sonra tedbir kararı alınması suretiyle konkordato talebi incelemesinin sadece borçlunun insiyatifine bırakılması ve borçlunun geçici hukuki koruma kararı ardına sığınmak suretiyle alacaklıların haklarını ihlal etme ihtimaline yol açacaktır. Kesin yetki kuralına rağmen yetkisizlik kararı veren mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararlarının devam etmesi, yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olarak belirlendiğinden hukukî güvenlik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Görev ve kesin yetki kurallarının söz konusu olduğu hallerde tarafların verdiği dilekçe, ikrar, feragat, sulh, kabul gibi maddi hukuk bakımından sonuç doğuran işlemler kural olarak geçerli olmasına karşılık görevsiz ve yetkisiz mahkemede yapılan usul işlemleri kural olarak geçersizdir. Görevli ve yetkili mahkemede tekrar yapılması gerekir. (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku Cilt 1, 15. Bası, s. 251 – 252). Konkordato talebi niteliği itibariyle yukarıda yer verilen maddi hukuk bakımından da sonuç doğuran işlemlere uygun olmadığından kural olarak yetkisiz mahkemede yapılan işlemlerin geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, konkordato talebi sırasında alınacak muhafaza tedbirleri, yapılacak ilan ve bildirimler, komiser tayini, borclunun faaliyetlerine nezaret, mallarının defterlerinin tutulması gibi tüm işlemler, borçlunun muamele merkezinde bir başka ifade ile yetkili mahkemenin yargı çerçevesinde yapılabilecek işlerdir.
Ayrıca konkordato talebinin incelenmesi aşamasında kanun koyucu, çok kısa ve kesin süreler öngörmüştür. Kanun koyucunun amacı konkordato sürecini bir an önce sonuçlandırmaktır. Konkordato uyuşmazlıklarında mahkemelerin yetkisi kanun koyucu tarafından kesin yetki olarak belirlenmiş olmasına rağmen yetkisiz mahkemenin bu durumunu gözeterek vermemesi gereken ihtiyati tedbirleri kaldırmaması, yetkisizlik kararına karşı kanun yollarına başvurulması halinde süreci uzatacak, alacaklıları mağdur edecek, borçluya kanunun tanıdığı sürelerin çok üzerinde bir hukukî koruma sağlayacaktır. Bu durumun kanun koyucunun konkordato sürecindeki amacına uygun olmadığı açıktır.
Bu nedenlerle, kesin yetki nedeniyle davanın usulden reddi kararıyla birlikte alınan konkordato tedbirlerinin de kaldırılması gerekmektedir. Zira kararın tebliği, kesinleşmesi, yetkili mahkemeye gönderilmesi, talepte bulunmanın geciktirilmesi gibi usulî işlemlerin alacağı zamanın, konkordato talebinde yasa ile belirlenen kesin süreleri bertaraf edeceğinin gözönünde bulundurulması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle konkordato talebi üzerine, HMK’nın 114/1-ç ve 115/2’nci maddeleri gereği, kesin yetki dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi durumunda, mahkemece, HMK’nın 20’nci maddesinde belirtilen sürede talep olması hâlinde, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ve İİK’nın 287’inci maddesi gereği konkordatoya yönelik alınan tedbir kararlarının re’sen kaldırılmasına karar verilmesi gerekli olup, bölge adliye mahkemesi hukuk daireleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir.
Yorumumuz
İstikrarlı yargı içtihatlarından da anlaşıldığı üzere ihtiyati tedbir kararı veren yetkisiz mahkeme, yetkisizlik kararı ile birlikte bu ihtiyati tedbiri de kaldırmalıdır. Ancak bu konuda bir karar verilmezse, yetkisizlik kararının ihtiyati tedbiri kendiliğinden kaldırdığını söylemek yanlış olacaktır. Aksi bir anlayış, ihtiyati tedbiri uygulayan kurumlar için de kafa karışıklığına yol açar. Öyle ki bu kararı uygulayacak olanların, yetkisizlik kararının ihtiyati tedbiri re’sen kaldıracağını bir hukukçu edasıyla anlaması beklenemez. İhtiyati tedbir kaldırılmadığı müddetçe etkisini göstermeye devam eder (Benzer bir görüş için bkz: “Medeni Usul Hukukunda İhtiyati Tedbirlerin Uygulanması”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YL Tezi, 2017, Onur TOMBALOĞLU, s. 54).